Müslümanları kandırmak için tarih boyunca uğraşan şeytanlar ve onun uşakları formülü liberalizmle buldu.
Dünyayı kasıp kavuran feodalizmden kurtulup özgür olmak isteyen insanların ortaçağda yaygınlaştırmaya başladığı örgütlü mücadele zamanla siyasi ve felsefi bir akım olarak liberalizm şemsiyesi altında birleşti.
Özünde insanların dilediği şekilde düşünebilmesi, konuşabilmesi, üretebilmesi, tüketebilmesi kısaca serbestçe yaşayabilmesi fikrinin formülize edildiği liberalizmin Türk ekonomisinde ön plana çıkışı ve devletçe teşvik edilişi merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'lın iktidara geldiği ilk yıllarda başladı.
12 Eylül 1980 darbesinde uygulanan kısıtlamalardan bunalan halk ilk seçimde kendilerine liberalizmi sunan Özal'ı tekbaşına iktidara getirdi ve onu Cumhurbaşkanı yapıp ölünceye kadar iktidarda kalmasını sağladı.
Özünde "insanlar dilediği gibi yaşasın; giyim-kuşam, düşünce ve ticaretine müdahale edilmesin" anlayışını hayata geçiren bu iyi niyetli "özgürlük" adımları İslâm düşmanı olan küresel sömürgeciler için de fitne yani bozgunculuk için fırsat doğurdu.
Tarih boyunca denetlenen ve devlete hesap veren ticaret insanları artık "dilediği gibi üretip-satabilme hakkı" elde etmişti. Önce gayri müslümlerin sahiplendiği bu fırsat geçen zaman içerisinde "nasılsa devlet uyguluyor o halde mübahtır" anlayışıyla çoğunluğu Müslüman olan Türk iş dünyasında "çok kazan, daha çok kazan" yarışına döndü.
15 Temmuz hain kalkışmasıyla resmen ilan edilen FETÖ terörünün gizlice körüklediği bu zayıf noktayla son günlerde artarak devam eden bir ekonomik krize girmiş durumdayız.
Bir yandan bilinçli ve planlı olarak Türkiye piyasasıyla uğraşan hainler, diğer yanda tarih boyunca İslâmla savaşan haçlı zihniyeti, diğer yandan "fırsattan yararlanmazsam bu krizde batarım" endişesiyle kendi kafasından zam üreten cahil iş insanları hükümetin de dışlatan ve ötekileşteren politikasıyla krizin artmasına neden oldu.
Cumhur İttifakı tarafından 31 Mart 2019 seçimlerinde slogan haline getirilen "bekâ meselesi" her ne kadar seçimi almak üzere seçmen üzerinde psikolojik baskı amaçlı dillendirildiyse ve Millet İttifakı tarafından "gerçekte böyle bir mesele yok, iktidarın kazanmak amacıyla uydurduğu bir slogan" olarak reddedildiyse de şimdi gerçekten de endişelenmemuz gereken bir mesele haline gelmiştir.
31 Marttan günümüze nerdeyse herşeye zam yapan gözü dönmüş fırsatçılara karşı sınırsız liberalizmde kısıtlamaya gidilmesi gerekiyor. Eskiden ürünleri ham madde iken takibe alıp tüketilinceye kadar denetleyen yasalar derhal çıkarılmalıdır. Bu aynı zamanda inancımıza vurulan darbenin de daha fazla zarar vermesini engelleyecektir.
"Vatanımı, milletimi, dinimi ben de seviyorum" diyerek kendi halkını kazıklayan fırsatçı iş insanları ve politikacıların "mübâh" saydıkları münâfıklık bütün İslâm dünyasının geleceğine konulmuş bir bomba haline gelmiştir.
Hızla meydana gelen bozulmanın sebep olacağı yıkılıştan Allah'a sığınırım.
Mehmet Emin Danış
(16 Mayıs 2019)