Hafta içerisinde yazılı basında yayımlanan bir haber üzücü olduğu kadar, bu ülkede yaşayan her ferdin sorgulaması gereken haberdi.
Haberi okur okumaz ilkokul yıllarıma gittim.
İlkokul öğretmenimiz medeniyetlerin gelişmesinde matbaanın icadının önemini anlatırken Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünde matbaanın Avrupa'dan 350 yıl sonra gelmesinin önemli katkısının olduğunu söylemişti.
Biliriz ki matbaalarda kağıt işlenir.
Kitap, gazete basılır.
Bilgi, teknolojik gelişme, aydınlanma kağıt üzerine harf harf yazılır, ülkenin aydınlık yüzü ortaya çıkar.
Bizim ülkemizde Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren matbaanın, gazetenin, kitabın ve temelde kağıdın önemini bilen yöneticilerimiz bilgiye herkes ulaşsın, ülkemiz kalkınsın diye ardı ardına kağıt fabrikaları kurdular.
9 ayrı kağıt fabrikasının bacası bu ülke semalarına duman tüttürdü.
Bunlardan biri de komşu ilimiz Giresundaydı.
Seka Kağıt Fabrikasıydı.
Şimdi yok.
Özelleştirildi, satın alan sermaye daha kârlı gördüğü işi yaptı fabrikayı kapattı ve yerinde konut, avm yani market inşa etti. Anlayacağınız fabrika bacası tütmüyor. Apartman bacaları tütüyor.
....
Haberi okuyalım.
SEKA satıldı, kağıda yüzde 462 zam geldi
Özelleştirilen SEKA’nın fabrikaları ve arazilerinin yerine AVM’ler yapıldı. Türkiye kağıtta dışa bağımlı oldu.
Cumhuriyet tarihinin ilk sanayi kuruluşu SEKA'nın özelleştirilmesi, fabrika ve arsalarının satılıp yerlerine AVM'ler dikilmesi sonrası, kağıtta tamamen dışa bağımlı hâle geldik. 9 SEKA fabrikası kapanınca ithal kağıda son 15 yılda yüzde 462, son bir yılda ise yüzde 120 zam geldi.
GAZETELER KAPANDI
800 yerel gazete kapandı. Şimdi de kitap sektörü krize girdi, yayınevleri kapanmaya başladı. Yılbaşından bu yana gazete kağıdı fiyatlarına yüzde 60, matbaa giderlerine yüzde 40, kitap kağıdına yüzde 60, birinci hamur kağıda da yüzde 120 zam geldi..."
*
800 yerel gazete kapandı.
Dile kolay.
800 ayrı ekmek kapısı.
Her yerel gazetenin yayına başlarken lejantına ortak bir slogan konulur.
Gazetenin ismininde üstünde okunsun, görünsün, tarafsız bilinsin diye "...dili, kulağı, gözü" yazar.
Her gün şehirlerinde, beldelerinde okurlarıyla buluşan, kentinin sorunlarını, sıkıntılarını, hemşehrilerinin isteklerini, arzularını, hayallerini sütunlarına, beyaz kağıda taşıyan bu gazeteler yok artık.
Dili konuşamaz,
Kulağı duyamaz,
Gözü göremez oldu.
Şimdi yerel bir gazetede her hafta sizlerle bu sütunlarda konuşan bizler üzülmeyelim de sevinelim mi?