Ali Durmuş

ÇİĞDEM

25 Kasım 2022 Cuma Saat: 05:25

Çiğdem Talu…Ercüment Ekrem Talu’nun torunu ve Recaizade Mahmut Ekrem’in   torununun kızı. Edebiyatçı bir aileden geliyor yani. Filoloji eğitimi aldı, 17 yıl bir özel okulda İngilizce öğretmenliği yaptı.

Mutsuz bir evlilikten sonra, şarkı sözü yazarlığına başladı. Kader karşısına 24 yaşında bir kimya mühendisini çıkarmıştı: Melih Kibar. Kendisi o zaman 36 yaşındaydı. 

Çiğdem şarkı sözü yazıyor, Melih beste yapıyordu. Sekiz sene beraber çalıştılar, 270 şarkı yaptılar. Melih’in ifadesiyle öyle görür görmez aşık olmadılar birbirlerine. Önce ,”İşte öyle bir şey,” derken bir sıcaklık başladı aralarında, sonra da;

“Bende bu cehennem gibi yürek olmasa,

Bende deli rüzgâr gibi hasret olmasa,

Bir de cana can katan o sevdan olmasa,

Ah bu hayat çekilmez,” diyerek sanki bir şeyler anlatmak istiyorlardı.

Birlikte gittikleri Sopot Festivalinde, artık her şey ayan beyandı. Ama Çiğdem korkuyordu. “Kocaman kadının çıtır sevgilisi var,” dedirtmek istemiyordu.

Sonra zoraki bir ayrılık…Melih yüksek lisans yapmak için Londra’ya gitti. Ama aşk aşktır. Çiğdem sevdiği adamı görebilmek için fırsat buldukça uçtu Londra’ya.

İki sevgili, 1976 sonunda İstanbul’da buluştular ve 1977’yi Tarabya’da bir restoranda birlikte karşıladılar. İlhan İrem ve Erol Evgin’in desteğiyle Melih Çiğdeme dedi ki;

Çiğdem, Çiğdem, çiçeklerin en güzelisin sen

Bilmem ki bundan başka sana neler söylesem

Şarkılara can veren ilham meleğimizsin sen.

Ama aradaki yaş farkı hep duvar gibi durdu karşılarında. Dostça ayrıldılar, birleşmeden. Saray terbiyesiyle yetişmiş Çiğdem, bu farkı anlatamıyordu mantığına. Ama birlikte çalışmayı, birlikte üretmeyi sürdürdüler.

1980’lerin başında göğüs kanseri dediler Çiğdem’e. Geç konulmuş bir teşhisti. Çiğdem bu sefer Londra’ya tedavi için gidip geliyordu. Neşeli görünmeye çalışıyordu. Ama lanet bir hastalıktı bu. Bir türlü geri adım atmıyordu. Masraflar da artmıştı bu arada. 

Dostları bir araya geldi, Çiğdem’e destek için. “Çiğdem Talu’ya Selam,” adıyla bir konser düzenlediler. O gece bütün dostları şarkı söyledi.

Ama 28 Mayıs 1983’te gazetelerde bir haber vardı: “Şarkılar Öksüz Kaldı.” Evet, şarkılar öksüz kalmıştı ve Çiğdem artık şarkılarıyla anılacaktı.

Çiğdem’in ölümünden sonra, Melih kapkaranlık bir sessizliğe büründü. Artık eskisi gibi beste yapamıyordu. Son olarak geçti piyanosunu başına ve selam gönderdi Çiğdem’ine, “Sessiz Veda” şarkısıyla.

Ya, sonra mı? Melih de kansere yakalandı ve 7 Nisan 2005’te Çiğdem’ine kavuşmak için kapadı gözlerini. Tıpkı Çiğdem gibi, aynı arkadaşları aynı camiden, Bebek’ten sonsuzluğa uğurladı Melih’i

İşte, yaşanmış ama bitmemiş bir aşk hikayesi…

NEDEN Mİ BİR HAFTA BOYUNCA HEP MÜZİK VE SEVGİYİ YAZDIM?

• ÖNCE ŞU POLİTİKANIN BOĞUCU İKLİMİNDEN BİRAZ UZAKLAŞAYIM DİYE.

BİRAZ DA;

• İŞTE ÖYLE BİR ŞEY.

HADİ TAKATİNİZ VARSA ANALIM ÇİĞDEM’LE MELİH’İ.

Seni düşündüm dün akşam yine.

Sonsuz bir umut doldu içime.

Birde kendimi düşündüm sonra.

Bir garip duygu çöktü omzuma.

Hani ıssız bir yoldan geçerken,

Hani bir korku duyarda insan,

Hani bir şarkı söyler içinden,

İşte öyle bir şey.

Hani eski bir resme bakarken,

Hani yılları sayar da insan,

Hani gözleri dolar ya birden,

İşte öyle bir şey, işte öyle bir şey.

Seni düşündüm dün akşam yine.

Bir garip huzur doldu içime.

Bir de kendimi düşündüm sonra.

Bir garip duygu çöktü omzuma.

Hani yıldızlar yanıp sönerken,

Hani bir yıldız düşer de insan,

Hani bir telaş duyarda birden,

İşte öyle bir şey.

Hani yağmurlar yağar ya bazen,

Hani gök gürler ya arkasından,

Hani şimşekler çakar peşinden,

İşte öyle bir şey, işte öyle bir şey.

Alıntı